Duygusal Yeme Bozukluğu ve Duygusal Açlık Nedir? Duygusal Yeme Nasıl Durdurulur?
Duygusal Açlık:
Öncelikle Duygusal Açlık kavramına odaklanacağız. Duygularımız bizi hayatta tutmaya yarayan, bazen düşüncelerle, bazen de kendiliğinden ortaya çıkan doğal tepkilerimizdir. Çocukluk yıllarımızdan itibaren, uygun şekilde giderilmesi gereken bir takım duygusal ihtiyaçlarımız vardır. Bu ihtiyaçların bazıları, koşulsuz kabul, sevgi, hoşgörü ve takdir gibi yaklaşımlarla desteklenebilir.
Bu tip yaklaşımlar yerine temel duygularımız; hoşgörüsüz, güvensiz veya kontrolcü bir ortamda veya bir travmanın etkisiyle giderilmezse; içimizde kocaman bir boşluk ve anlamsızlık yaratır.
Duygusal Açlık; işte bu duyguların, erken çocukluk ve ergenlik yıllarında tam olarak karşılanamadığı, uygunsuz bir şekilde tepki aldığı, ya da hiç tepki alamadığı durumlarda oluşur. Bu, içimizde doldurulması gereken bir boşluk hissine neden olur. Olumsuz durum ve olaylara maruz kaldığımızda bu duygu ve düşünceler tetiklenir ve giderilmesi gereken bir çatışma yaratır. Bu stres hali açlığa benzer. Sanki içimize bir şeyler koyup, hızlıca bu boşluktan kurtulmak isteriz. Böylelikle yaşadığımız bazı olumsuz duyguları yatıştırmak için, kısa sürede haz veren davranışlara yöneliriz. Yemek bunların en kolay, en hızlı ve en masum halidir.
Duygusal Yeme:
Duygusal olarak açsak; Duygusal olarak yiyip doymamız çok doğaldır.
Duygusal Yeme, fiziksel olarak aç olmadığımız halde, bazı duygularımızı yatıştırmak için yaptığımız fazladan besin tüketimidir. Bu durum, aslında bize bebekliğimizden miras kalan, çok doğal bir reaksiyondur. Doğduğumuzda sadece acıktığımız için emmeyiz. Bazen, yatışmak için de emeriz. Anneyle bağ kurmak, sevildiğimizi, yalnız olmadığımızı hissetmek, ağrımızı geçirmek, korkumuzu dindirmek için de anne sütünü içeriz. Dil ve düşünme becerilerinden yoksun bir bebek için, sadece ağız yoluyla giderilen bu ihtiyaçlar; bir süre sonra yiyecekleri bir ödül, bir yatıştırıcı ya da bir arkadaş gibi görmemizi sağlar. Yemenin ilk haz veren kodları burada yazılır. Bu gerekli ve doğal bir yoldur. Bebek, gerçekten aç olmadığı halde annesini emerek yatışır, sakinleşir ve haz alır. Ancak büyüdükçe başka bilişsel beceriler gelişir. Artık sadece ağız yoluyla değil, gözler, konuşma, beden, yüz gibi birçok iletişim aracını kullanarak ebeveynlerimizle ve çevreyle bağ kurarız. Duygular daha kompleks ve karışık hale gelir. Açlık ve hazzın dışında, giderilmesi gereken başka duygusal ihtiyaçlarımızın da olduğunu hissederiz. Az önce bahsettiğimiz Duygusal Açlığı yaratan ihtiyaçlar mesela. Koşulsuz bir kabul, takdir, onay, görülme, anlaşılma, desteklenme gibi bir dizi temel ihtiyaç. Fiziksel açlığa benzer ama tarifi zor bir boşluk hissi… Bu ihtiyaçlar uygun bir iklimde giderilmediğinde; bu gerilimden kurtulmak için; kısa sürede haz veren yeme davranışına tutunuruz. Özellikle de; kana çabuk karışan, hızlıca dopamin salgılayan, şeker yönünden zengin yüksek karbonhidratlı yiyeceklere yöneliriz. Çünkü, kimyasal olarak yatıştırma oranları daha hızlıdır. İlgi çekici ambalajlara yerleştirilmiş, ağızda yoğun bir şeker ve tat bırakan o abur cuburlara karşı bir zaafımız oluşur. Hele de bazı gıdalar bizim için yasak, az bulunuyor veya kontrollü elde edebiliyorsak… Bu yiyeceklere yüklediğimiz anlamı ve yatıştırıcılık oranlarını büyütür.
Duygusal Yeme yolculuğumuz böylece başlamış olur. Aç olmadığımız halde yer ve ardından gelen suçluluk duygularıyla baş başa kalırız.
Duygusal Yeme Bozukluğu Nasıl Geçer?
Öncelikle Duygusal Açlık veya Duygusal Yeme bozukluğu, yiyerek veya yemeyerek geçmez. Bu duruun yiyeceklerle bir ilgisi yoktur. Yaptığımız diyetlerin, saydığımız kalorilerin, diyet tariflerin, egzersizlerin, eğer gerçek neden anlaşılmazsa bu sürece olumlu bir etkisi yoktur. Duygusal açlık ve duygusal yemenin önüne geçebilmek için, önce kendi duygularımızı iyi tanımalı, kendimizi var olan haliyle olduğu gibi kabul edebilmeli, duyguları ve yiyecekleri birbirinden ayırmalı ve kendi hikayemize, kendi duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarımıza odaklanmalıyız. Bu durumun kökenleri çocukluk ve ergenlik yıllarına kadar uzanmaktadır. O yıllarda maruz kaldığımız bazı zor yaşantılar ve olumsuz ebeveyn tutumları bizi bu gün hala yatışmak için yiyeceklere tutunan yetişkinlere çevirmiş olabilir. Öfkelendiğimizde, kaygılanıp üzüldüğümüzde elimizde ağzımızda yiyeceklerle kendimizi buluyorsak sıkı bir duygusal yiyici olduğumuz söylenebilir.
Duygusal Yeme ve Duygusal Açlık Terapisi.
Klasik bir psikoterapi sürecinin duygusal yeme davranışına odaklandığı bir terapi desteği ile danışanlar, hangi duygularını regüle etmek için yediklerini, geçmişte hangi duyguların hangi yiyeceklere bulaştığını, yaşadıkları boşluk, huzursuzluk ve açlık hallerinin gerçek kaynaklarını keşfederler. Yeni ve akılcı becerilerle hiç bir şeyden mahrum kalmadan duygusal yemeyi durdurabilir ve kalıcı olarak bir sezgisel beslenme düzenine kavuşabilirler.
Kabile Psikoloji Enstitüsü uzmanları, Yeme Bozuklukları, Duygusal Yeme, Dürtüsel Yeme gibi alanlarda uzun süren deneyimlerini danışanlarla paylaşmakta, onları bu döngüden çıkmaları konusunda desteklemektedirler.
Comments